4 Aralık 2010 Cumartesi

.Türkçe için 1'e basın.

En son ne zaman yardım almak ya da arıza bildirmek için bir teknik servisi aradınız? Örneğin şikayette bulunmak için açılan bu telefonların çoğu başlı başına ayrı bir şikayet konusu olabilir. İlk izlenim ile gerçek birbirine hiç uymaz. Örneğin bu telefonlar hiç meşgul vermez. İkinci çalışta düşer. Siz sebepsiz bir sevinç yaşarsınız. "Amma şanslıyım hemen düştü" filan dersiniz içinizden. Tam dışınızdan da bir şeyler söylemeye niyetlenirsiniz ki bir bant kaydı devreye girer. Bu ses çok büyük bir olasılıkla bir kadın sesidir. Bu kayıtların uyku mahmuru, kızgın, bezgin, çakırkeyif, aşırı dinamik hatta ölüm döşeğinde alınmış olanlarına rastlamak mümkündür.

"Bilmemnereye hoş geldiniz. Türkçe için bire basın. For ingliş pres nayn." Breh breh... Şimdi bir toparlanma ve kendinize gelme zamanı. Çok hayati bir seçim yapmak üzeresiniz. Bu önemli yol ayrımında parmaklarınız titreyerek de olsa basıyorsunuz bire. İçten içe aklınıza "ulan aldığımız fritöz bozuk çıktı ama bak İngilizler bile aynı sorunu yaşayabiliyormuş, iyi marka seçmişim" gibi bir düşünce geçiyor.

Arkasından bir seçenekler listesi geliyor.
"şunun için bire basın, bunun için ikiye basın, ötesi için üçe basın, anlamadıysanız sıfıra basın."
Listeyi bir daha dinleyin. İyi  de benim sorunumun tam karşılığı hangi numaranın altında? Fritözü kutudan çıkardık, fişe taktık çalışmadı. "Sorun taınmlaması için üçe, sorun giderilmesi için dörde, arıza kaydı için beşe, teknik destek için altıya" Ablacığım, ben şimdi kime, neye basayım? Hanginiz anlar bunu?

Bu gibi durumlarda "beni ancak bir insanoğlu anlar" diyerek kurtarıcı seçeneğine basıyorsunuz:
"müşteri temsilcisine bağlanmak için sekize basın"... -Evet ya ne uğraşıyorum ki...
"Sizi müşteri temsilcisine aktarıyorum"... - Evet, evet... Aktar, bekliyorum...
"Güvenlik sebebiyle görüşmeleriniz kaydedilmektedir"... -Kaydedin bana ne? Daha sonra açıp açıp dinlersiniz.
"Şu an bütün müşteri temsilcilerimiz diğer müşterilerimize hizmet veriyorlar..." -Hepsi mi? Ben kısa bir şey sorup gidecektim...
"Ortalama bekleme süreniz...iki...dakikadır." - Niye duraksadı ki? Hesapladı mı?Hem sadece "iki"den önce değil "dakika"dan önce de bir an durdu gibi. Saat mi diyecekti yoksa?

Buyrun asansör müziği arşivimizden müzikler dinlemeye. Bir kere o iki dakika asla iki dakikada kalmaz. Eğer kapatmaz da meraktan ya da inattan beklemeyi sürdürürseniz sonunda birileri "bu çok inatçı çıktı, ne istiyor bakalım" diye açar.

Bundan sonrası garip bir şekilde hızlı ilerler. Bir kere telefonu açan hemen sizinle bir samimiyet içine girer. "Benim adım şu, sizin adınız ne? İki adınız var, hangisi ile hitap edeyim?" Bu durum sizde uzun uzun sohbet edecekmişsiniz gibi bir beklenti yaratır ama siz durumu anlatırsınız, o da "ben notunuzu aldım, gerekli birime ileteceğim size geri dönerler." diyerek kestirip atar. E noldu şimdi? O kadar tuşlara basıp onu bunu seçtiniz. O kadar mönüden geçtiniz ki sanki sizi genel müdüre ya da fritözün mucidine balayacaklardı. Telefonu kapadığınızda elinizde sadece "en kısa sürede aranacak olma umudu" vardır. Bir de konuştuğunuz müşteri temsilcisinin adı. Bir daha aradığınızda müşteri temsilcilerine göre seçim yapmanıza izin verseler bari.
"Gonca için ikiyi, Hakan için üçü, Mustafa için dördü, Nesrin için beşi, yok ben yeri birini denemek istiyorum diyorsanız altıyı tuşlayın"...

.destur.

Bir şeye başlamak zaten oldum olası benim için sıkıcı bir durumdur. Bir örneğini de şimdi yaşıyorum. İlk satırları yazarken neden yapmaya başladığımı bile tam olarak bilmediğim bir konuda manalı bir şeyler söylemem fazla iyimserlik oluyor. Bu sebeple bu bölümü hızlı geçerek "başlayan" değil de "devam eden" konumuna ulaşmak istiyor ve bunu burada kesiyorum. (Bu yazının başlık ile çok uyumlu olduğunu şimdi farkettim...)